14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi devlet bankalarına döviz olan kredi borçlarını TL’ye çeviren patronları yazdık. Meğer, bir de düşük politik faizle kredi alıp, bu paraları dövize çeviren patronlar varmış.
Toygun ATİLLA yazdı
LA CASA DA PAPEL SENARİSTLERİ BİLE KISKANIRDI
Netflix’in dünyayı kasıp kavuran İspanyol yapımı La Casa Da Papel’in senaristleri Türkiye’de Merkez Bankası’nın nasıl soyulduğunu görseler, tüm senaryoyu çöpe atıp, hikayeyi baştan yazarlardı.
Profesör rolündeki Alvaro Morte, kim bilir o dahice çılgın planlarının ötesinde Türkiye’de yaşanan soyguna gıpta ile bakardı.
SEBEPLER VE SÜREÇ TEFERRUAT
“Hazine tam takır” cümlesi bir sonuç…
Ülkenin şu anki acı ekonomik tablosu.
Sonuçların hüküm sürdüğü, tartışıldığı coğrafyalarda sebepler ve süreçler ise maalesef teferruat.
LONDRA’DAKİ HİKAYE
Tüm bunları yazarken aklıma Londra’da geçen yaşanmış bir hikaye geldi.
Çok yakın bir dostuma bir arkadaşı anlatmış.
Karısıyla birlikte Londra’dayken başlarından geçen şu enteresan hikayeyi…
Londra’da otobüs terminalinde sırada (ayakta) otobüs bekliyorlar. Arkadaşım otobüsü beklerken bir Fransız gazetesini okuyor ve başında da bir Fransız beresi var. Sıradayken arkasında duran birinin eli dokunuyor omuzuna. Dönüp bakıyor. Çok kısa boylu yaşlıca bir İngiliz erkek. Arkadaşıma kötü bir Fransızcayla “Fransız mısınız Mösyö?” diye soruyor. Arkadaşım da “Hayır Türküm” diyor.
TÜRKİYE’DE HIRSIZLIK YAPTIM
“Türkiye’de nerede yaşıyorsunuz? diye sormaya devam ediyor İngiliz.
Arkadaşım da “İstanbul’da” deyince İngiliz “Aaa.. ben İstanbul’da çok çalıştım” diyor. Arkadaşım da “Ne iş yaptınız İstanbul’da” diye soruyor ve aldığı cevap şu oluyor: “Hırsızlık yaptım”.
KAPALIÇARŞI’DA CEPÇİLİK
Arkadaşım bu İngiliz’i nüktedan biri olarak düşünüp “Nerede.. nasıl? diye soruyor.
Aldığı cevapla da İngilizi ciddiye alıyor.
İngiliz: “Sizin Kapalıçarşı’da cepçilik yaptım. Çok para kazandım” diye cevap veriyor.
İNGİLİZLERİ SOYDUM
Sonra arkadaşımın suratının değiştiğini görünce de ilave ediyor: “Ben sizlerden hiç çalmadım. Bizim salak İngilizleri soydum. Onlarla aynı tur şirketiyle İstanbul’a giderdim. Kapalıçarşı’ya bayılırdı bizimkiler. Kendilerinden geçerlerdi. Birbirlerine yapışıp o güzel vitrinlere bakar, topluca mağazalara girerken ben de ceplerinden cüzdanlarını aşırırdım” diye rahatlatıyor arkadaşımı.
O arada bekledikleri otobüs geliyor. İngiliz otobüsün arka sırasında oturup sohbet ederiz diyor. Arkaya geçiyorlar. Arkadaşım şaka yollu karısına tanıştırıyor İngilizi “Mister hırsızmış”.
Karısı şaşkın. Sohbet otobüste devam ediyor.
İngiliz şunları anlatıyor:
İngiltere dışında en çok kazandığı bir yer de Paris’miş. Özellikle Louvre Müzesi’nde soymuş yine vatandaşlarını.
Özellikle İngilizler müzedeki Mona Lisa tablosunun önünde yoğunlaştıklarında.
EMEKLİLİK VE SENDİKA
İngiltere’de ise daha çok hafta sonları açılan pazar yerlerinde çalışmış! Meslek hayatında bir kere yakalanmış, kısa bir süre hapis yatmış ama sendikası onu emekli etmiş! Arkadaşım soruyor “Ne demek emekli etmek?
Ne sendikası?”
Cepçi hırsız anlatıyor: “Bizim sendika İngilere’nin en eski en güçlü sendikası.
İçinde avukatlar, polisler, hakimler hatta millet vekilleri bile var. Ben yakalanıp çok az hapis yattım onların sayesinde ama sonra beni emekli ettiler. Sendika müfettişleri geldi parmaklarımı incelediler.
HIRSIZLAR SENDİKASI
Arkadaşıma işaret ve orta parmaklarını gösteriyor birleştirerek, “Ben bu iki parmakla çalışırım Çok ustaydım. Ceplerden, çantalardan cüzdanları çekmenin en garantili yolu bu. Ama sendika parmaklarımda bir titreme fark etti ve beni işten ayırdı. Sendika bana her ay emekli maaşı verir.
Ben ölsem de aileme verir. Sendikamız aynı zamanda sigorta-sağlık şirketi gibi çalışır.
Hastane, ameliyat bedava. Kazandığım parayla bir ev aldım. Kiram yok. Gayet iyi yaşıyoruz hırsızlar sendikası sayesinde.”
SADECE İNGİLİZLERDEN ÇALACAKSIN
Arkadaşım hayatının en tuhaf karşılaşmasını yaşadığı düşünürken aklına bir soru gelir:
“Sizin sendikanız Londra’nın neresinde?”
Aldığı cevaptan da yerin dibine batar: “Şaka mı söylüyorsunuz?
Tabii ki yeri Londra’nın altında.
Bizim sendikamız yeraltı sendikası”.
Emekli hırsızın ineceği durağa gelmişlerdir.
Gayet samimi bir şekilde el sıkışıp vedalaşırlar.
Hırsız otobüsten indikten hemen sonra arkadaşımın karısı çantasını yoklar. Arkadaşım da karısına bilgiççe: “Bizden yürütmüyormuş! Sadece İngilizleri soymuş” der.
İlave eder: “Sendikası öyle emretmiş kendisine! Sadece İngilizlerden çalacaksın!”
Kıssadan hisse…
Dönelim tekrar günümüze…
Seçimlerden kısa bir süre önce devlet bankalarından döviz olarak aldığın kredi borçlarını TL’ye çevirip ödeyeceksin.
Yetmeyecek…
Sonra Türk parası ile düşük faizden kredi kullanıp, paranı dövize çevireceksin.
Bütün bunları yapanlar da aynı kişiler, aynı “patronlar” olacak…
Merkez Bankası’nda rezervler eriyecek, kurda kuşa muhtaç olacaksın, tasarruf tedbirleri ile hazineyi doldurmaya çalışacaksın, zamlarla, vergilerle halkın tepesine bineceksin.
FAKİRDEN AL ZENGİNE VER
Tüm bunlar ne için; soygunun faturasını ödemek için…
Fakirden alıp, zengine vereceksin.
Soyanlar da, soyulanlar da belli.
Bizdeki hırsızlar ile İngilizlerin tarzı, yöntemleri biraz farklı.
Bakıyorum da, bizdekiler daha profesyonel.
Başta da dedim ya, Netflix’de yayınlanan La Casa Da Papel’in senaristlerine bile şapka çıkartabilecek ölçüde profesyonel bizim hırsızlarımız.
BİZİM HIRSIZLAR NE ZAMAN EMEKLİ OLACAK
Düşünüyorum da,
Bizim hırsızların bir sendikası yok mu. ?
Artık emeklilik zamanları gelmedi mi ?
patronlardunyasi.com